20 Aralık 2012 Perşembe

Yeni Çağ Manifestosu


Bugün 21 Aralık 2012.  26000 yıllık bir dönemin sonuna geldik. Dünyanın Son’u gelmiyor. Ama bir şeylerin sonu geldiği kesin ve bu sonu gelen şeyleri ya bizler sona erdirip özgür kalacağız ya da onlarla birlikte sonra ereceğiz.

Ruhlarımızın hiç olmadığı kadar özgür salınacağını artık çok net hissediliyor.  Sınırsızlığın sınırında olduğumuz çok kutlanası bir zamandayız.  Sınırların kalkmak üzere olduğu bu Yeni Çağ’da tüm dünyanın iyileşmesi ve tüm sistemlerin düzelmesi için önümüzde aşmamız gereken sadece bir engel kaldı : KENDİMİZ
Hiç kimse bir Mesih ya da her hangi bir kurtarıcı beklemesin  çünkü bizi kurtarmaya hiç kimse gelmeyecek.  Büyük çaplı bir devrim ya da daha büyük savaşlar sonrasında da dünya düzene girmeyecek. Uzaylı dostlarımız da “merhaba dünyalılar” diyerek bizim sorumluluğumuzda olan hiçbir işe el atmayacaklar.

Tek kurtuluş kendi içimizde. Dönem sona eriyor ve yenisi başlarken hasat vakti geldi. Ya kendi içimizde görmezden geldiğimiz tüm karanlıklarımızı iyileştireceğiz ya da onlarla birlikte çürüye çürüye  kendi kişisel kıyametlerimizde bu gezegenden tekrar gelmemek üzere ayrılacağız.

Zaman tam bunun sorumluluğunu alıp almayacağımıza karar vermemiz gereken bir zaman. Bu dünyada çektiğimiz tüm acıların sebeplerini artık hala daha dışarıda arayarak kendimizi daha fazla kandıramayacağız. 

Kim olursa olsun her hangi biri hatta farz edelim ki Sen .. Tüm yaşamın kendi düşlerinin ve korkularının bir karması. Ama büyüdükçe düşlerinin yerini endişelerin aldı ve hayal kurmak bile umutsuzluk kokan sıkıcı bir uğraş  belki senin için.  Hissettiklerin  tüm kaderinin kalemi iken her şeye şüphe ve paranoya ile yaşlaşıp neyin düzelmesini bekliyorsun ki ?
Düşlerini olması gerektiği gibi kullanıp  An’da kalmadığın sürece hiçbir şey  seni gerçekten tatmin edemeyecek..

Hiç kimse sana ihtiyacın olan gücü vermeyecek Sen kendi gücüne sahip çıkmadıkça.

Hiç kimse seni dilediğin kadar çok sevmeyecek sen kendi kendini sınırların ötesinde sevmedikçe.

Hiç kimse sana beklediğim sadakati göstermeyecek sen güveni kendi içinde köklendirmedikçe.

Hiçbir zaman tam anlamıyla huzurlu olamayacaksın huzurunu dış koşullara bağlı tuttukça.
Hayatta seni üzen, seni zayıf kılan her şeyi gözden geçirmek için harika bir zaman.

Kendi ölümsüzlüğünü gerçek kılmak için harika bir zaman. 

Kendini görmezden gelmeyi bırakıp tüm zayıflıklarının , seni yıkan her şeyin suçunu dışarıya atıp kendini daha fazla aciz bırakamayacağın bir zaman.

Eğer kendine yeteri kadar dikkat edersen artık hiçbir kelime seni kıramayacak, üzemeyecek , sinirlerini bozamayacak. Hiçbir insan seni yaralayamayacak ve hiçbir düşmanın kalmayacak. Hepsinin  kendi içinde olduğunu görmek için harika bir zaman..


Ya kendin olarak tüm varoluşun sorumluluğunu üzerine alıp kendini  sonsuz bir varlık olarak  yücelteceksin. Ya da milyarlarcası gibi tüm acılarının kökenini kendini görmezden gelerek sürekli başkalarına atarak kendi kıyametinde yaşamaya devam edeceksin.
Tüm çürümüş inanç sistemlerini, öğretileri , felsefeleri bir kenara bırakarak gerçekten kendin olmanın ve özgür olmanın sorumluluğunu almaya hazır mısın ? Eğer değilsen sorun değil sonsuzluğun başka bir yerlerde elbette devam edicek .

“Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu”


- Noyan Sama

31 Ekim 2012 Çarşamba

Rahmani mi ? Şeytani mi ?


Geçen gün kalabalık ve trafiğe kapalı bir caddede yürürken ağzım kurudu ve maden suyu almak için bir markete girdim. Tam para üstümü alıp çıkacakken  kasadaki sakallı amca bana "Sakalların rahmani mi yoksa şeytani mi ? " diye sordu .  "Emin değilim" dedim ve güldüm . Bunun üzerine bakkal amca da bana güldü ve dedi : "nasıl emin olamazsın yahu  sakallarını peygamber efendimizi örnek alarak uzatıyorsan bu rahmanidir çünkü sakal uzatmak sünnettir  ama eğer başkalarını örnek alıyorsan bu şeytanidir " . 

Gülümsemeye çalıştım ama olmadı tam çünkü adamın söyledikleri hakkında  içimde bir öfke vardı. Öfkemin çıkmaya çalıştığının farkına vardım . Derin ve sessiz bir nefes alıp ve hemen bırakmadan içimde tutup onu kontrol altına aldım. Sevgim tekrar hâkimiyeti kısmen de olsa kontrolü ele almıştı.  Adama gülümseyip bu konu hakkında duymak istemeyeceğiniz şeyler biliyorum ama bunları size söylemeye niyetim yok çünkü ne sizi gücendiriyor gibi olmak ne de saygısızlık ediyormuş gibi olmak istemiyorum . Adam tekrar gülümsedi "ne gücenecem ne alınacam yahu rahat ol söyle " dedi . Tekrar söylemek istemediğimi farklı kelimeler ile belirttim ve adam tekrar ısrar edince ısrar etmeyi bıraktım . Gülümsedim ve peki diyerek adama içimde tuttuğum konuya dair tüm bildiklerimi söyledim.

Bakkal amca vay zamanın gençliği dermişçesine gülümseyip "yahu güzelim şimdi böyle şeyler söyleyerek boşu boşuna küfre girmeye , cehenneme gitmene gerek yok " dedi .. Gülümsemesine daha içten bir gülümseme ile karşılık verip  tüm samimiyetimle söze girdim : "Peki ya sen en başından beri farkında olmadığın bir iblise tüm inancını , tüm dualarını , tüm ibadetini , tüm benliğini teslim ederken sürekli küfre giren sen isen ? "

Adamın yüzündeki gülümseme kayboldu.. omuzları titremeye ve titreme boynundan yukarı bir çatırdamaya dönüşüp başın en tepe noktasına ulaştığında çatırdama komple başının üst kısmını parçalayıp etrafa onlarca hatta yüzlerce soru işaretine dönüşerek dağıldı . Bacakları hareket edemiyordu ama kolları anlamsızca önündeki dolabın sürgülü kapağını bir sola bir sağa anlamsızca kapatıp açıyordu.

Endişe duymadım dağılışına çünkü ruhunun biraz daha olsun özgür kalışına seviniyordum. Ama tekrar söze girip ona yardımcı olup oradan ayrılmam gerekiyordu :

"Eminim cennete gitmek istiyorsunuzdur ... Benimde peşimde olduğum bir cennet var  ama o cennet öldükten sonra bana itaatkar olduğum için verilen ve içinde 80 tane huri ile bütün gün ateşi sönmeyen erkekliğimle onlarla durmak bilmeksizin seks yapabileceğim bir yer değil... Benim cennetim sevgili eşim ile , dostlarımla, çocuklarım ve torunlarımla, tüm insanlık ile   huzur içinde , hepimizin güzel şeyler yiyebildiği , güzel evlerde yaşayabildiği ve sevdiği şeyleri yaparak ve onları paylaşarak mutlu olabildiği bir cennet ve ben bunun için yaşıyorum . Eminim siz de özünüzde benimle aynı şeyi istiyorsunuzdur. Bu yüzden siz karar verin  rahmani miyim yoksa şeytani miyim .... keyifli günler" dedim ve gülümseyerek ve biraz eğilerek bir selam verip çıkarken bakkal amcada yüzüme içtenlik ile gülümsüyordu ...

Bakkaldan çıkarken içerideki enerji ile birlikte arkasında renkli izler bırakan bir kuyruklu yıldız gibi kalabalığa karıştım ..

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Yanan Dünya


Sevdiğim iki arkadaşım ve onların bir arkadaşıyla birlikte pisi yedili oynuyorduk . Kartları karıştırma sırası bana geldiğinde kapı çaldı ve sipariş ettikleri yemekler geldi diye sevindiler. Dışarıdan sipariş hazır gıda yemek istemediğimden fırsattan istifa  eşyalarımı toplamaya koyulurken Rıdvan "otur biraz daha ya gitme hemen bi sigara daha içeriz yemekten sonra öyle gidersin" dedi ..  

Açık olan laptopuma bakıp saat'e bakıp ona göre hareket edeyim dedim ama ekranın köşesine baktığımda 41:69 gözüküyordu saat .  O esnada ters bir şeyler olduğunu anladım .. Bir kaç saniye önce aydınlık olan hava sanki  ışıkların aydınlattığı bir ortamda kesilen elektrik gibi karardı bir anda .   Dışarıdan çok şiddetli bağırış çağırış sesleri geliyordu .  Pencereden dışarıya baktığımda alevler içinde debelenen çocukları gördüm   ve bir başka pencereden onları gören bir  anneleri olabileceğini düşündüğüm bir kadın panik ve dehşetin bir insanı çaresiz bırakabileceği en sert haliyle ağlayarak anırıyordu . 

Pencereden bakmayı kesip arkama döndüğümde içinde bulundum oda da kimse yoktu  sanki o müstakil evdeki herkes bi anda yok olmuştu . Sakinliğimi sorumaya çalışırken önümdeki  masada duran katlanabilir bir bıçağı kapatıp bel çantama koydum . Karnım çok acıkmıştı ve masada duran yarısı yenmiş acıbademi de yemeye başladım ve pencereye geri döndüm . Olan biteni anlamaya çalışıyordum .  Baktığım alanda ufak bir nokta kızarmaya başlayıp alev aldı ve o alev sanki yere dökülen bir sıvıymışçasına hızla etrafta 30 metre kadar  hızla yayılıp  yavaşladı  . Evden dışarı çıkıp bahçeye  kapısına doğru koşarken alevlerde yerden sürünerek eve doğru geliyordu . Yanıma gelmeye çalışan iki kişi gözlerimin önünde alev alıp  yere düşüp can çekişmeye başladılar .

Bir saniyem bile yoktu belki arkama dönüp evin bahçe duvarlarını anlık hareketler hızla geçip olabildiğince hızlı uzaklaşıyordum alevlerden . Ters giden bir şey ler vardı ve eğer şimdi panik olup teslim edersem kendimi alevlere asla ne olduğunu bilemeyecektim belki ..  Sadece arkamdan gelen alevlerin aydınlattığı zifiri karanlıkta  yokuş yukarı koşarken  yukarıdamdan uzanan bir elin kafatasımı sarışını hissetmem ile tüm o kaos’un içinden  çekip çıkardı . 

Sonsuz Beyaz bölgedeydim .. vay be dedim . Güne başlamadan önce ne aksiyon yaşadım dedim ve uyandım . 

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Kayan bir yıldızın ardından.. ( Michael Jackson )



Kimin olursa olsun ölüm haberlerine hiç duygusal olarak dalgalanmayan biriyim ama bugün farklı oldu. O kadar farklı ki bir insanın ölümüne üzüldüğüm değil , bir insanın varoluşunun güzelliğinin değerini çok net görebildiğim bir gün oluyor..
..Sen bugün buradan ayrılırken senin ışığının renkleri benim içimde filizleniyor. Ölüm ne hoş değil mi güzel bir yaşamın ardından ? Burada "Michael Jackson" olarak geçirdiğin 50 yıllık bir şölenin ardından ölümün asla bir trajedi olamaz...
Varoluşun sonsuzluğundan yeniden doğdun ve bu dünyada tekrar bir tanrı oldun hemde tüm ihtişamınla. Sıfırdan başladın ve kendini tamamladın ve milyonlarca insana sadece varloluşunla ilham verdin , dünyayı besledin. Ölüm ne hafif değil mi kendin olma sorumlulğunu üstlendiğin bir yaşamdan sonra ?
Herşey için çok teşekkürler Michael.. Seninle aynı dönemde yaşamak şahaneydi ..
Başka bir varoluşta yeniden karşılaşmak üzere..

(26 Haziran 2009)

İndigo Çocuk Adam Oldu


Saat 22:22 ve yaklaşık 25 yılı daha geride bırakıp yeni bir an'a adım atıyorum bu gezegende, bu çok çok şık ve sağlıklı biyolojik bedenimde =) Bu noktadan baktığımda herşey öylesine güzel ahenkle ilerlemiş ki şaşırmanın tatlı sevincini yaşıyorum bu doğum günümde. Yaşadığım , tanıdığım ,taddığım onca "iyi-kötü" olaylar , kişiler ve "şeyler" beni 25 yaşında hala canlı ve özgür dünyanın en güzel "freak"lerinden biri yapmış ve sanki herşey yeni başlıyormuş gibi...
Yıllardır kulağımıza gelir bir çok farklı "İndigo Çocuk" tanımları. Ben bugün tanımların ötesinde biraz daha bizden , biraz daha kendimizden yani biz İndigo Çocukların ağzından bizzat söylemek istiyorum.:
Evet bilindiği gibi dünyayı değiştirmek için buradayız ve çoktan değiştirmeyi başladık bu gezegeni. Değişim öylesine kendinden ve öylesine keyifli ki .. Ne agresif sürü hareketlerine , ne silahlara ya da hakaretlere ihtiyacımız var. Gücümüz tüm bunların ötesinde , hayal edemiyeceğiniz kadar derin ve engin ve öylesine sıradan ki... Ne alınacak kararlar nede büyük organizasyonlar. Sadece kendimiz , tüm enerjimiz , bilincimiz , giyim kuşamımızdan , yeteneklerimize , müzik zevklerimizden dostluklarımıza , sanat eserlerimizden sohbetlerimize, sokaklarda , binalarda , ormanlarda varoluşumuzun adım attığı her yerdeki etkileşimlerimiz ile değişiyor bu dünya. Çok çok tatlı ve tam ritminde , tıpkı usulca yapılan bir önsevişmemişçesine..
..Ve yavaş yavaş çıkarıyoruz o kirli kıyafetlerimizi , tüm korkularımızı ve kara kara düşünme alışkanlığımızın esaretini. Eş-zamanlılık yolunda an be an attığımız adımlarla özgürlüğün merkezi olan kendimizde, "zihin" kalesinin kontrolünü ele geçiriyoruz tüm o koşulladırmaları geride bırakarak. Ve artık biliyoruz , hayatın anlamı ne kelimelerde , ne ideolojilerde,ne dinlerde, ne sistemlerde ya da ülkelerde ... Sadece kendimizde .. dışarıya bakmaktan , düşünceler içinde dolanmaktan unuttuğumuz kendi içimizde.
Son olarak dünyayı kontrol ettiklerini sanan tüm herkese sevgiler.. İndigo Çocuklar büyüdü , adam oldular , kadın oldular ve çok güçlü ve heyecanlılar =)
Oyun asıl şimdi başlıyor....
(24.09.2008)

Hem Kadınsın Hem Erkek


Duailitenin  yarattığı  bölünmüşlük aynaya bakarken yaşanan mutluluğu hissetmek için . Ne tuhaftır ki bu zıtlık  karşıtlık yanılgısında ve bir şekilde bir birini ve  kadın / erkek arasında ki çekişme olarak  devam ediyor tüm şiddetiyle. Yakınmayı hiç sevmiyorum , herkes yakınıyor ya da herkes bir şekilde pasif isyanlarda ama görmek istemiyorum artık cinsiyet ayrımcı sözleri .

Basit bir bilinç kırıntısı ya da isterseniz mantık diyelim . Söylediğiniz her ne ise bu bir dolaylı saldırı ise savaşmaya başlarsınız . Ve  savaş devam ettikçe yaraların üzerine yeni yaralar eklenir . Savunduğunuz tüm güzel şeylere zarar veren kendiniz olursunuz .  

Ben kadın ve erkeğin bir birine zıt iki şey olduğunu düşünmüyorum . Basit test önereceğim . Bir erkekseniz erkek olan ve bir kadınsanız bir kadın olan sevdiğiniz bir dostunuzu gözlerinizi kapatarak öpün .  Dil ve dudakların yarattığı hissiyatın aynılığı belki bölünmüşlüğü iyileştirebilir.

Birde şu var.. Dünyaya her gelişimizde dualite gereği ikiye bölünüyoruz. Yani her ne kadar şuan tek bir bedende olduğumuzu düşünsekte  farkında olmadığımız karşı cinsiyette olan bir bedenin içinde daha hem kadın ve hem erkek olarak yaşıyoruz. Çünkü bütün olan bir tanrı bu dünyaya oyun oynamak için geldiğinde ikiye bölünür bu oyunun dualite kuralı gereği . Nedensiz yere çok mutlu veya çok depresif olduğunuz zamanları ya da kendi kendinize tahrik olduğunuz anları göz önünde bulundurun. Kadın ve erkek tarafınızla hep bağlantı içindesiniz ..


İster kadın olduğunuzu sanın ister erkek olduğunu zannedin ama siz bütünsünüz . Bölünmüşlük zihinde ,  çürümüş ahlakta , tabularda ve bozulmak üzere olan düzenlerde. Ve kaybettiğiniz cevapları aramak için çok uzağa bakmaya gerek yok . İhtiyacınız olan herşey Cem yılmazdın dediği gibi " İÇinde , içinde .." =)

Seks ve Yazmak


Yazı yazmayı sekse yakın görmeye başladım son zamanlarda . Farkettiğim şey güzel yazabilmek çok yazı yazınca değil anlatmaya çalıştığını çok iyi hissedebilmekteymiş . Sanırım bu yüzden oldum olası prezarvatiften hoşlanmadım ve maksat yazı yazmak olsun diye yazı yazma girişiminde bulunmadım.

Yazacağım konunun bana çekici gelmesi gerekiyor . Beni baştan çıkarmalı , beni tahrik etmeli ki kalemim kullanılabilir hale gelsin . İlk paragraflar ön sevişmenin hafif ve hassas dokunuşları gibi . Yavaş yavaş ateşlenen tutkunun ateşini söndürmemem gerekiyor , gelmesi gereken zamandan önce gelen sert hareketlerle ;yoksa daha istediğim kadar yazamadan kalemimin ucu kırılır . Kalem traşla yeniden açması da ucunu kırmamaya özen göstermeye kıyasla gereksiz bir zahmet.

Ön sevişme uzadıkça konun kıyafetleri daha da azalır ;yalın haliyle daha da cezbedici hale gelir . Fakat bazen canım uzun uzun devam etmek istemez , hemen konuya girmek isterim ama konu buna yeterince hazır olmadığında bu durum rahatsız edici bir zorluk olabiliyor . Ama konuya girebildiysem sorun yok çünkü bir kaç anlamsız cümleden sonra anlatımım daha akışkan oluyor ve kendimi daha esnek ifade edebilmeye başlıyorum . Ayrıntılara parmak basılmış süslü anlatımlar çoğu zaman daha güzel kılar yazıyı ama her zaman değil !

Giriş bölümü sona erip gelişme kısmına geçince önceki aşamadan daha farklı bir haz almaya başlıyorum . Daha çoşkula ve hızlı bir anlatım . Yorucu olması sadece daha fazlasını arzulatıyor .... Doyumsuz ... Konuyu irdeledikçe daha fazla yazmaya yönelip ve sıkıcı olmaması için daha farklı anlatım şekillerine giriyorum daha derinlemesine kendimi ifade edebilmek için...

Tanrımmm, yazım hiç bitmesin istiyorum ama bir süre sonra bu durum okuyucular için çok yorucu hale geliyor.Mecburen kendimi yazıyı bitirmek adına sonuç bölümünün mimarisine yönlendiriyorum . Anlatmak istediklerimi acaba yeterince iyi anlattım mı kaygısından uzak, yazının finalini nasıl getirsem diye düşüncelere kapılıyorum. Ama hiçbir zaman , her zaman için geçerli olabilecek bir bitiş olmuyor . Ama bir şekilde etkileyici olabilmek yazıya ekstra bir tad katıyor...

Yazı bitiyor ve temize çekiliyor... ve kelimelerle paylaşılan düşüncelerin keyfi çıkarılıyor..
Tanrım.. Estetik bir üslup anlamlı bir şeyler yazabilmek ne büyük bir haz ...

Ölüm Günü Partisi


...  kafamda tatlı tatlı canlanıyor . Güzel bir mekana anca sığacak kadar sevdiğim insanın geldiği ve en sevdiğim müziklerin çaldığı bir parti .. Hala yaşarken  tüm sevdiklerinle son bir eğlenceyi paylaşmak müthiş birşey olmalı . Ansızın dünyadan ayrılmanın çaresizliği olmaksızın herkesle vedalaşabilmenin sıradışı huzuru ... Son defa görüşebilmek adına kimsenin erteleyemiyeceği bir  ben olmak .. Gevezeliğimden dolayı kimsenin kızmayacağı ve doyasıya sohbet edebileceğim bir zaman.. Ayrıca  yarım yamalak sevişebildiğim ve hayran olduğum her kadınla belki son bir sevişme ya da arzulayıpda sevişemediğim herkesle son bir kendinden geçiş  belki hep birlikte ..

Hayat ile ölümüne alay edip gülmekten yerlerde yuvarlanabilmek dostlarımla .. "ölücem yarın lan" diyip daha da kahkaha atabilmek ..

 Tüm köpeklerin tasmalarının serbest bırakalacağı ve tüm sokak köpeklerinin yuva bulabildiği  bir gün gibi , kimsenin kimseyi erteleyip görmezden gelemiyeceği , insan olmanın hissiyatını son noktalarda yaşayabilmek ... Bir birimizin gözlerine gerçekten bakabildiğimiz  , bir birimize gerçekten dokunabildiğimiz ve hissedebildiğimiz ... Hepimizin öleceği gerçeğini  tamamiyle idrak edip yaşamanın güzelliğinin üzerini örten her türlü engelin ortadan kaltığı olabildiğince canlı olmanın yarattığı kendinden geçiş hissiyle dolu bir şekilde öte alemlere geri dönmek  ..